ADALET

ADALET

Eyyüp Çırakoğlu - 1 yıl önce - Tartışma - 322


ADALET 

Mahkeme duvarlarındaki büyük harflerle yazılmış “Adalet Mülkün Temelidir” ifadesini bilmeyenimiz yoktur. Buradaki mülk ifadesinin ne anlam ifade ettiğini iyi anlamak gerekir. Mülk kelimesi bu vecizede taşınır ya da taşınmaz mallar için kullanılmamıştır elbette.  Bu kelime sözlükte şu şekilde tanımlanmaktadır:

  1. Ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz mal. 
  2. Devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke.
  3. Yönetme gücü, egemenlik, ilim, servet, itibar, akıl, sağlık gibi her türlü maddi ve manevi imkan.”

Sözlük anlamına baktığımızda da anlaşıldığı üzere , gayrı menkul malların, ülkenin, yönetme gücünün, egemenliğin, ilmin, servetin, aklın ve sağlığın temelinde adalet olgusu yatmaktadır. Bu saydıklarımızın insanın bireysel yaşamı ve insanların toplumsal yaşamı açısından ne denli büyük bir öneme sahip olduğu gerçeği hepimizin malumudur. Yani hayatımızın her alanında adalet olgusuna muhtaç bir varlık olarak yaşamımızı sürdürmekteyiz.  Her şeyden önemlisi insanların ihtiyaç duyduğu adaletin kanunlardan ve diğer kurallardan bağımsız ve müstakil bir olgu olmasıdır. Hiçbir kural yoktur ki adalet kelimesini tam anlamıyla karşılasın. Yani hiçbir kural ve uygulama  adalet olgusunun içini tamamen dolduramamaktadır. Modern hukuk düzenlerinde yapılan işlemleri adalete yaklaştıran asıl şey bu düzen içerisinde herkesin eşit bir statüde değerlendirilmesidir. Lakin bu da adalet ütopyasına olan özlemin basit bir tezahüründen başka bir şey değildir. Bir önceki cümlede  kullandığım ütopya kelimesi fevkalade önem arz etmektedir. Ütopya, gerçekleşme olanağı bulunmayan bir idealdir. Şimdi adaletin bir ütopya olduğu önermesi üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Dünya üzerinde geçmişten günümüze doğru işleyen tarihsel süreç içerisinde binlerce insanın adalet pınarından nasiplendiği gerçeğini gölgeleyen bir diğer gerçek ise binlerce insanın bu pınardan bir damla dahi istifade edememiş olmasıdır. Bunun pek çok sebebi olabilir. Bu sebepler incelendiğinde herhangi bir şekilde iktidara sahip olmuş insanların tutum ve davranışları, diğerlerinden daha fazla öne çıkmaktadır. Tarihte bir hükümdarın ülkesine adaletle hükmetmesine karşın aynı dönemde başka bir hükümdarın şiddetle zulmettiğine rastlamak hiç zor değildir. Peki nedir insanları bu kadar farklı idarelere boyun eğmek zorunda bırakan? En gaddar yöneticilere bile adil sıfatını yakıştıran insanların var olmasının sebebi nedir? İşte bunların sebebi adalet adlı ütopyaya ulaşma imkanının olmadığını bilen insan bilincinin, içeriğine bakmaksızın kuralların toplumun geneline uygulanması  halinde verdiği tepkidir. Çünkü adaletin en ideal tecellisi, söz konusu kuralar silsilesi adil olmasa bile  herkese aynı şekilde uygulanacağına duyulan güven, daha doğrusu inançtır.

Bir diğer husus da mutlak bir adaletin sağlanıp sağlanamayacağı konusudur. Bir ütopya diye tanımladığımız adaletin sağlanması elbette mümkün değildir.  İnsanların düşünce boyutunda kalan isteklerini, bir fiili işlerken kafalarında yatan saiki tam olarak bilmek imkansızdır. Bu da adaletin imkansızlığı problemini doğurmakta ve adaleti ütopik bir hale getirmektedir. İnsan bilinci var olduğu sürece, daha doğrusu insan bilincinin, bilinç sahibinden başka kimsenin ulaşamayacağı düşünceleri barındırması ve bu düşüncelere bilinç sahibinden bağımsız bir şekilde ulaşmanın bir yolu bulunmadığı sürece mutlak bir adaletten bahsetmek mantığa uygun değildir.  Dolayısıyla mutlak bir adalet sadece ve sadece insan bilincinin en derinlerine vakıf olan bir varlığın eliyle gerçekleşebilecek bir olgudur. Bu da adaletin bir ütopya olduğu gerçeğini destekler nitellikte bir önermedir. 

Mutlak ya da gerçek bir adalet tamamen felsefenin konusudur. Pozitif hukukun yarattığı adalet kavramı gerçek bir adalet değildir. Bu kavram çeşitli kıstaslar dikkate alınarak belirlenmiş bir dizi kuralın bu kurallara uymakla yükümlü olan herkese eşit bir şekilde uygulanmasından ibarettir. Aslında bu adalet değil eşitliktir. Bu noktada eşitlik ve adalet ayrımına dikkat çekmek istiyorum. Eşitlik ve adalet birbiriyle aynı kavramlar gibi algılanıyor olsa da eşitlik adaletin mütemmim cüzlerinden sadece biridir. Bu ifadeyi  günlük dile biraz daha yaklaştıracak olursak şöyle söyleyebiliriz: Adaletin olduğu yerde eşitlik mutlaka vardır. Çünkü eşitlik adaletin ayrılmaz bir parçasıdır. Buna mukabil bir yerde eşitliğin söz konusu olması adaletin de olduğunu göstermez. Çünkü adalet eşitlikten daha üstün bir mefhumdur. Uygulanmakta olan bütün hukuki normlar adalete ulaşma noktasında çaresiz kalan insanın adalet arzusunu, insanlar arasında bir eşitlik yaratarak tatmin etmeye çalışmaktadır.  Tabi bu durum hukuk düzenini  gereksiz bir hale getiremez. Çünkü insan ideal olana ulaşmaya çalışmaktan vazgeçmeyecektir. Bu uğraş neticesinde ideal olana en yakın durumlara tutunmak ve toplumsal hayatı buna göre tanzim etmek insanın yapabileceği en iyi şeydir. 

Bütün bu söylenenleri toparlamak ve bunlardan adaletin ne olduğuna dair bir sonuç çıkarıp ve hatta bir adalet tanımı yapmak gerekirse, adalet;  insan bilincini aşan ve aştığı ölçüde de insanlarda kendisine ulaşma isteği oluşturan, kişilerden zümrelerden milletlerden ve hatta insanların tamamından bağımsız bir mefhumdur. İnsanlığın daha adil olana ulaşma dürtüsü ise ebediyen devam edecektir.

YORUMLAR
YAZAR
eyyup-cirakoglu-1672306851.png

Eyyüp Çırakoğlu

ARA
REKLAM
ETİKETLER
EN ÇOK OKUNANLAR
BÜLTEN ABONELİĞİ

Son paylaşılan makalelerden, anında haberdar olmak için bültene katılın.

Sosyal Bağlantılar
hukukmirasim
hukukmirasim
hukukmirasim